Eğer bir kalem için hikaye yazılacaksa, bu çok
vefalı bir davranış olurdu kanımca. Hep kalemler hikayeyi yazar çünkü. Herşey
onların sorumluluğundadır sanki. Ama bu iki kalem için durum başka.Yıllar sonra
biraraya gelmiş, ayrı düşmüş de sonradan kavuşmuş, birbirini çok iyi tanıyan
kalemler çünkü bunlar. Hikayenin baş kahramanı babam(yani kırmızı olan kalem)
ve ben (yeşil olan kalem) Çok uzun yıllar önce Bakırköy
meydanında açılmış bir tezgahta başlıyor hikaye.
İşte çok uzun zaman önce o gün, babamın elinden
tutmuş yürüyorum. Bir tezgah çıkıyor karşımıza. Daha zevkle ders çalışayım da
büyük insan olayım diye bana renk renk kalemler alan babam bir yenisini daha
almaya kararlı. Bir bana, bir kendine. Çünkü o benden daha çocuk. Çok büyük,
hatta benim için dünyanın en büyük adamı olmasına rağmen...birlikte büyüyoruz
yaş kaygımız olmadan. Neyse ben yeşili beğeniyorum o da kırmızıyı... İşte o gün
o iki kalemin yolu hem ayrılıyor, hem birleşiyor. Yeşil kalem benim okul çantamda,
sonrasında üniversite yıllarıma kadar eşlik ediyor hayatıma. Öğrencilik bitiyor
ve iş hayatımda da yanımda yeşil kalem. İlk istifamı onunla yazacakken ucu
bitiyor birgün... Kırmızı kalem ise genellikle babamın gömlek ön cebinde
dünyanın birçok ülkesini geziyor. Her zaman için döndüğü yer ev.. Görmüş
geçirmiş, tecrübe edinmiş kalem kırmızı renkte olan kalem. Anlatacak şeyleri
vardır hep diye düşünüyorum. Sonraki yıllarda aynı evde olmalarına rağmen aynı
cebe, aynı çantaya düşmüyor yolları hiç. 2016'da gidiyor kırmızı kalemin sahibi
bu dünyadan...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.