21 Mayıs 2012 Pazartesi

hayatımın yarım kalan evleri...


zaman...ne garip bir kavramsın sen.20 yıl sonrasını, 20 yıl geçmemiş gibi yaşatabiliyorsun insana..
eğer şu an hala çocukluğunuzun geçtiği evde uyuyup uyanıyorsanız, biraz daha tam yaşıyor demektir ruhunuz hayatı...

bugün çocukluğumun geçtiği mahalledeydim...Ayazma mahallesi, Ressam Ali Rıza sokakta...

bahçelerinde seksek oynadığım, okuma yazmayı söktüğüm gün sokaklarından sevinçle evime koştuğum mahallede...
Salih Bey apatmanının içinde geçen çocukluğumu, Salih Bey apartmanının dışından izledim bugün...

İlk arkadaşım Selin, eviniz aynen duruyor sokağın karşısında.acaba sen nerdesin?

mutfak balkonumuzun tam altında, belediyenin zehirlediği köpeğin acı veren anısını bana sildirmek istermişcesine, siyah beyaz bir kedinin tam da oracıkta, tam da o köpeğin acılar içinde can verdiği yerde karşıma çıkması...

anneannem, sen şu an yürüyemiyorsun bile mesela...ama seninle yürüdüğümüz sokaklar, seninle çay içtiğimiz balkon hala orada...senin yaşlandığın kadar yaşamış balkon demirleri...sen belki biraz daha fazla...

tam 20 yıl geçmiş aradan, ama 20 yıl geçmemiş aslında...

herşey nasıl da boş , nasıl da dopdolu geldi bugün...hayat akıp giderken, geçmişten kalma paslanmış bir balkon penceresi bile nasıl tanıdık nasıl kıymetli ve paha biçilemez gelebiliyor insana...çoğu ev yıkılmış, yerine yeni binalar dikilmiş.henüz çok da fazla anısı olmayan, içinden çok fazla hayat geçmemiş binalar...sokağın köşesindeki bakkalın hala orada olması şaşırttı beni.hem de hala aynı kişiye ait olarak...bakkalın sahibi yaşlanmış, ve bakkal kapısı iyice eskimiş,girişi aşınmış...

paketlenmiş 20 yıllık bir anı o mahalle benim için...o zamanlar bana upuzun gelen yollar, uzak gelen mesafeler, bir avuç mahalleymiş meğer...
insan büyüdükçe mesafeler kısalıyor...
insan yaşadıkça dünya daralıyor...

babamı defalarca ağlayarak uzak seferlere uğurladığım, defalarca sevinçle uzak seferlerden dönüşünü karşıladığım pencereler hep orada...o pencerelerden gördüğüm tüm gemileri babamın zannederdim ben...gemilerimiz var derdim,babam o koca gemileri yüzdürüyordu biliyor musunuz??

ben öyle sanıyordum..çok fazla kağıt gemim oldu bu yüzden gazetelerden yaptığım.babamı da özleyince içine koyar, hiçbirini yüzdürmeye kıyamazdım...


insan büyüdükçe sokaklar daralıyor...
insan yaşadıkça dünya ufalanıyor...

.hatta babamın bir gece evimizin önüne parkedip, bize sürpriz yaparak aldığı ilk arabamız,fosforlu yeşil vosvos...34 YC 477…Yeşil Cevriye derdik kendisine.onu ilk karşıladığım pencere oradadır hala. vosvos bile orda...ya da kimbilir belki de şimdi hangi hurdalıkta ?

onun da benimle konuşabildiğini düşünerek konuşurdum onunla...biyere gideceğimizde koşarak önden gidip arka koltuğuna biner, halini hatırını sorardım...iyi de yapardım, artık konuşacak insan bile bulamazken hayatta,o zamanlar bir vosvosla bile dertleşebilirmişim...nasıl özlemez ki insan o günleri...düş kurmaya o mahallede başlamışım meğer...
2 ufak sokağın, 4 katlı ufacık bir apartmanın, bir avuç mahallenin 20 koca yılı barındırabileceğine kim inanır...
sanki 150 asır geçmiş üstümden...
daha yaş ne baş ne...
durum, ölüme ne kadar yaklaştığınla değil, yaşamı ne kadar yakınlaştırdığınla ilgili...

hayatımın yarım kalan duvarları,odaları,salonları,sokakları,evleri,insanları,sobaları var...artık dışardan bakmak zorunda kaldığım, içinde kimbilir kimlerin, kimbilir 20 yıldır neler yaşadığı yarım kalan evler...evler hep yarım, çünkü kimse yolcu olmaktan kurtulamıyor...benim geçip gittiğim odalar, başkalarının yolu.

eğer şu an hala çocukluğunuzun geçtiği evde yaşıyorsanız, biraz daha tam yaşıyor demektir ruhunuz hayatı...

Selin, Saliha, Nadire öğretmen, Nezahat teyze, Salih bey amca, Pervin abla, Duygu, Baybars, köşedeki bakkal, Şemsipaşa İlkokulu...kendimden çok sizler için gitmişim oraya...yaşamak dönüp dönüp geçtiğin yerlerden geçmek değil,yaşadığın güzellikleri böylesine berrak yüzlerle hatırlamaktır...

birkaç eski ve birkaç da yeni kare size o mahalleden...
ben susarım,zaman susar, fotoğraflar konuşur yine...

 1989.........19.mayıs.2012




                               




18 Mayıs 2012 Cuma

sizlibizli

okumayan,düşünmeyen,araştırmayan,yadırgamayan,görmeyen,duymayan,bilmeyen,farkındalığı olmayan,duygulanmayan,sorumluluk duymayan,acıtmayan,acımayan,konuşmayan,savunmayan,hakkını aramayan.......insanlar için dünya ve hayat bir cennet. bizlerin burda yeri yok ne yazık ki.. sadece üzerimize biçilen ömrümüzü dolduruyoruz. diğer taraf ise yaşıyor...çünkü düşünmüyor,okumuyor, görmüyor,duymuyor,anlamıyor,anlatmak zorunda kalmıyor. uyuyor,uyanıyor,karnını doyuruyor, ürüyor ve evet "yaşıyor"...


siz duyarsınız biz söyleriz

siz bakarsınız biz görürürüz,
sizin çevirdiğiniz sayfalar vardır, bizim okuduğumuz kitaplar
siz yaşayabilensiniz, ölüm çok korkunç ve uzak gelir size
biz yaşamamıza fırsat vermedikleriniziz, ölüm olağan ve sıradandır,olasıdır hep...
bizim düşüncelerimiz yasa"ktır,sizin kurallarınız yasa"
siz uyursunuz biz düşleriz
siz ürersiniz biz sevişiriz, 
sizin kazancınız,bizim kayıplarımızdır....

böyledir işte...


7 Mayıs 2012 Pazartesi

kedi kraliyeti


benim kedilerime daha çok yer var içimde insanlarıma olduğundan...daha çok yolum kesişiyor kendileriyle hayatın biyerlerinde çünkü. sizlerin kelimelerini anlayamadığım kadar çok anlıyorum mırıldanmalarının anlamını. hayatımın sayamadığım kadar çok sokağı var,sayamadığım kadar çok sokak kedisi. evcilleştirmeden oldukları gibi sevdiğim için onları, evcilleştirmeden olduğum gibi seviyorlar beni...insanların kral olduğunu sandıkları bir dünyada,kedilerin kraliyetinde yaşıyorum...

5 mayıs 'kedi kraliyeti