13 Şubat 2009 Cuma

sonsöz

ilk sabahı günün,konuşkan sessizliğim terketti dilimi
perdesini yaza örttüğüm gecenin camlarını buzlu kışa açtım önce...
içeride,bin yıldan kalma sabırsız bir yalnızlığın siyah soğuğu..
"biz"i ben kılmakla başladı herşey
tüm mahkum kelimelerim göç mevsimini uykuda kaçırmış göçebe kuş sürüsü telaşıyla uçup gitti kışımdan..
unutulan, yasadışı kanatsız birkaç düşüncem kaldı yalnızca zihnimdeya söylenip anlaşılamamış ya da hiç yer etmemiş zihinlerde...
kızarmış gözlerin kıyılarında tuzlu okyanuslarla,kurak bir sonsuzlukta ölür gibi uyanmalar başladı önce..kitapların sayfa altlarında okunması unutulan dipnot gibi uzağında kaldım önce hayatın...ya da en fazla hep yorgun gözlerin takılıp geçtiği yazılması-okunması işkence bir sonsözdü yaşamım...ve hep nedense kıyısından döndümuzun vadeli çarelerin..dört mavi duvar arasında kaldı şehirlerim,kirpiklerim ayrılmaya korkan iki sevgili oldu her uykunun bitişinde gözlerimde..
bizi sen kılmakla başladı herşey
ödünç alınmış birkaç 24 saatidüşten yere düşürmekle...
önce cümlelerim gitti, yarım kalmışlığımdan
hiç tamamlanamayacak olduğumdan...ay ve güneş gitti sonra,
kalmadı içimde aydınlanacak gökyüzü
ardından bulutlar...bulamadı bende yağmurunu bırakacak bir yeryüzü...umut gitti ardından utanıp umutsuzluğumdan,aşk kendine bir yer bulamayışından...kendini içimdeki yalnızlığa yakıştıramadığından...
yadırganmadı yalnızlığım
ayıplanmadı...
oysa kötü olan ne varsa yakıştırılmazdı bana
ayıplanırdım...ne tedirgin oldu ardımda bıraktıklarımne de keskin bir acı gibi tedavisi olmayan iz bıraktım geçtiklerimde...kankaybıydı her yeni gün,içimde bir iç kanamaya dönüşen zaman terketti beni önce yaralarımdan,sargılarımdan bir yol açıp kendine..
insanlar gitti sonra bir bir..insanlar bitti...genç,yaşlı,kadın,erkek
koca bir şehir gitti üzerimden köprüleriyle..gürültüsüyle...tarihiyle..
en kalabalık şehrimdin 'sen'...
öyle bir yalnızlıktı ki
yağmur yağsa üzerine kurak kalırdı yine..ya da atsam ardından itip denize,boğulmazdı
çünkü yalnızlık yüzyıllardır doldurulamamış içi boş bir acıydı...
umudu kesilmiş umutlarımı dikip hayata,geri dönerim diye ekmek kırıntıları serptiğim yollarımdan
bir kuş sürüsünün geçmesiyle başladı herşey..böyle başladı ıssız içimdeki yeni hayat
yeni doğum...yeni ölüm...bu hayatta öğrendim
insandan katil,acıdan ölü olmayacağını
kederi öldürmenin cinayet sayılmayacağını...aşkla acıdan düşman,aşkla yalnızlıktan dost olmayacağını...
öğrendim,gözlerimin içindeki bakışın
yıllarca işlenmiş hayalkırıklığından acıdan ve biraz da aşkın sanatından yaratıldığını...
nehirleri denizlere
denizleri okyanuslara karışan bir kıyı kentinde yaşamak istedim
bana,kıyı kenti olmak düştü..
burada öğrendim
herkes ve herşey kendi içinde yalnızdı
nehirlerin denizlere,denizlerin okyanuslara karışmadığını...
sesi kısılmış gürültülerime kulağını tıkayıp
üzerimden aceleyle geçen kendi hayatımın kör bakışlarını,sağır duyuşlarını burada öğrendim..aşkın kaza süsü verilmiş bir intihardan öteye geçemediğini...giden ayın,güneşin ve bulutların geri dönmeyeceğini..ölenin yerine yeniden doğmayı,
ayıplanmamayı..
sonsöz olmayı..


20.eylül.05

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.