13 Şubat 2009 Cuma

aşk döngüsü

sen...dediğim
yağmuru bol bir gecede sığındığım terkedilmiş bir yolüstü kahvesi...
sen...masalımsın...anlatıyorum:
geçtiğim sokaklarda,suyun rengi yoktu
rengin tanımını bilenler için...bilmeyenler de,gökkuşağını birlikte içerdi bir yudum suyla...
anlatamadığım...renksiz kalmak...susuz kalmaktı
siyah-beyaz yaşamaktı..biri daha yol aldıktan sonra...bir resim yapmak suluboyayla
ve kurusun diye yağmurun altına bırakmak...çelişkili görünse de sonrası var elbet;
sonrası yolüstü kahvesi...sonrası suyun rengi...dönüp dolaşıp,aynı duvara çivilenmek,binlerce ağaç gölgesinde beklemek dururken yağmurun hafiflemesini
o yolüstü kahvesinin kapısından girmek,oturmak bir köşeye...beklemek
çoktan renklerini yol kenarındaki oluğa bırakmış olan suluboya resmin kurumasını...
öylece beklemek...sen benim masalımsın...biliyorum
sen...dediğim,sadece tek bir 'ben'...her seferinde o yolüstü kahvesinin kapısından dönen...anlayamadığım...
kelimelerimin öylece uzanışı,sonu mutlu biten bir masala dökemediğim kelimelerim
dar bir zaman yolculuğunda harf harf yarattığım,her seferinde yeni bir 'olmayan' harfle yüzleşmeye mecbur kaldığım...
zormuş...yarım bir kalple yaşamak,diğer yarısı eklendiği yerde yaşamıyorsa eğer...
Anlamadığım...neden bütün dünyayı dolaşıp aynı sokak aralarına dönmek?
bitişlerden doğan bir başlangıç,ne derece başlangıç sayılabilir ki?eğer ki ağlamayı da bilmiyorsa...
Tanımadığım bir yarımdayım bu masala sayfa olduğumdan beri
bütünü olmayan bir yarım...böyle eksik miydi hep tam sandığım insan,yoksa ben mi çeyrek bir sevgiyi ısıttım avuçlarımda...
düşünmekden korkuyorum,korkularımı yenmekden,korkularımla birlikte eklenmekden sana...susmaktan sonsuza dek..ya da sürekli konuşmaktan...bütün çirkinliklerini güzel yapamadığım bu şehir,güzel kaldı farkedemediklerimin arkasında...
Sen benim masalımsın..bana dahil olmasan da...biliyorum...
Birşeylere can vermektir insanın kendini öldürmesi,
birşeylerin uğruna...hem de hiç bilmediğin birşeylerin...çelişkili görünse de,sonrası var elbet;sonrası...yalnızlığın...en yeşillere uzanan yol,bozkırlardan geçmez mi?
ve en yalnız olan en güçlü olandır hep...
kaçıyorsan...eksiliyorsun demektir...öğrendiğim buydu yaşadığım günlerin orta yerindeyken,yani...öğrenmek zorunda olduklarımı yazacaktı zaman bundan böyle..
kaçıyordu insanlar; yürüyordum ben...acelem vardı oysa..ve bir bildiğim;
Koşsam...kaçaradım...dumanlar çöküyordu çatılardan,bağlıyordu dizlerimi cadde aralarına...
...ki o dizler;çoktan yol almış olan son otobüse yetişebilmek için çırpınan bir telaşla koşuyordu sana...
beklemek...yorulmadan...seviyorsan bir çiçeği..seviyorsan bir resmi..seviyorsan bir rengi...bekliyorsun ölene dek...
Hele de sevdiğin bir insansa...ölüyorsun,beklemeye bile fırsatın olmadan...
Anladığım en doğru yalan suyun renginden geçiyor...
Sevgi! insanın insana ettiği en yalan yemin...
en tutulmayan söz...ve hep arayıp hiç bulamadığım...
yine de yağmur yağdıkça körelmiyor insan...derme çatma da olsa, bir yolüstü kahvesinin varlığını bilmek,elinin kalem tutması...fırçada tek bir rengin kalması...bunları bilmek...seni bilmek...soluk veriyor insana dört duvar arasında...
sadece üç harf yeterdi anlatmaya,anlatmak istediklerimi,ama...anlamasını istediğim...anlamazdı...ellerimden kayıp,yanlışlıkla kağıda dökülürse o kelime,yağmur dinerdi,resim kaybederdi birbirine karışmış renklerini...yıkılırdı yolüstü kahvesi..
masal biterdi...zaman da geri dönmezdi en kötüsü...
ama anlatmak cesarettir...suya rengini,
gündüze geceyi,
kadına erkeği,
nefrete sevgiyi,
anlatmak...kendime seni...
sen benim masalımsın...
cesaretimsin...
biliyorum..
...aşk!



29 ekim

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.